16 Ağustos 2011 Salı

Kıbrıs'ta müzakerelere derhal son verilmelidir


Ali Serdar Bolat    28 Temmuz 2011
 
Kıbrıs'ta her türden birleşme, aleyhimize olacaktır.
 
Rum tarafı, kurdukları "Kıbrıs Cumhuriyeti" adındaki devletin KKTC toprakları da dahil tüm Kıbrıs'ı temsil ettiğini, bu devletin BM ve AB üyesi olduğunu öne sürüp, Türk tarafının  bu devlete katılmasını istiyorlar. Onlara göre KKTC diye bir devlet mevcut değildir, korsan bir devlettir.
 
AKP hükümetleri öncesinde, hem Rauf Denktaş yönetimindeki KKTC hem de TC, uyum halinde, Rum ve Türk devletlerinin iki bağımsız devlet olarak birleşip yeni bir Kıbrıs Devleti oluşturmalarını istiyorlardı.
 
Tayyip Bey, bu görüşleri "çözümsüzlük çözüm değildir, bunlar uzlaşmaz görüşlerdir" diye suçlayıp Rauf Denktaş'ın ayağını kaydırmış, yerine Hristofyas'ın arkadaşı Talat'ın gelmesine zemin hazırlamıştı.
Annan Planı sonrası AB sözünü tutmayınca gözleri açılan Kıbrıs Türk halkı, son seçimlerde Denktaş'ın görüşlerini savunan Eroğlu'nu başa geçirdi.
 
Şimdi farzedelim ki, Rum tarafı "İki bağımsız devlet" formülünü kabul edip yeni bir devlet kurulmasına razı olsun.
Bu halde bile kaybeden taraf biz olacağız.
 
Çünkü, her şeyden önce, KKTC'nin öyle veya böyle varlığının ortadan kalkması ile, Türk Ordusu'nun Kıbrıs'tan çıkması gerekecektir.
Bu durum, Türkleri tamamen korumasız bırakacaktır.
 
1960 anlaşmaları ile Kıbrıs Devleti eskiden Rum ve Türklerin ortaklaşa idare ettikleri bir devletti.
Günün birinde Rumlar: "Artık Türklerden kurtulma zamanı geldi" deyip azınlıkta olan Türkleri devlet yönetiminden dışladılar ve katliamlar yaparak kuzeyde küçük bir alana sıkıştırdılar.
Hem de Türkiye'nin garantörlük hakkı olduğunu, yani müdahale hakkı olduğunu bilerek yaptılar bunu.
 
Şimdi, Kıbrıs AB üyesi olunca, Türkiye'nin garantörlük hakkı olmayacak.
Kıbrıs harekatını, garantörlük hakkımızı kullanarak yaptık, karşımızda sadece Rumlar ve bir kısım Yunan birlikleri vardı.
Şimdi ise karşımızda Avrupa Birliği olacak.
Garantörlük hakkımız olmadan, Avrupa Birliği toprağına harekat yapabilir miyiz?
 
"Demokrasinin beşiği Avrupa Birliği içinde başımıza bir daha böyle şeyler gelmez, AB Rumlara engel olur" diyorsanız çoook yanılıyorsunuz.
AB üyesi Yunanistan'da müftülerini bile seçmelerine izin verilmeyen, okullarına Türkiye'den gelen öğretmenler yerine Yunanistan'ın yetiştirdiği bozuk aksanlı öğretmenler görevlendirilen Türkler için ne yapabiliyoruz? Kurdukları derneklerin adında "Türk" kelimesi olmasına bile izin verilmiyor. "Siz Türk değilsiniz, Müslüman Yunanlılarsınız" diye aşağılanıyorlar AB toprakları içinde...
 
Niçin bağımsız yaşamak varken kendimizi Rum'a teslim edip her an diken üzerinde yaşayalım? Bir mantığı var mı bunun?
 
Öyle veya böyle herhangi bir şekilde KKTC'nin ortadan kaldırılarak Birleşik Kıbrıs Devleti içinde eritilmesi Kıbrıs'ta Türk varlığının sonu anlamına gelir.
Bu, sadece Türklerin adada varlıklarını devam ettirip ettirmeme sorunu değildir.
Türkiye'nin güneyden de AB tarafından sarılması, Akdeniz'deki yaşam alanımızın daraltılması, askeri ve ekonomik hareket kabiliyetimizin azaltılması, şu anda KKTC kıta sahanlığında olan denizaltı zenginliklerinin de AB'nin eline geçmesi demektir.
 
KKTC'nin devlet olarak ortadan kalkması, Türkiye'nin askeri, ekonomik ve psikolojik olarak çökertilmesi yolunda bir kilometre taşıdır.
 
Dolayısıyla, bizim için en uygun çözüm yolu, KKTC'nin Türkiye ile adım adım bütünleşmesidir.
(Milli Hükümet Programı Madde 19)
 
Bunun yapılabilmesi için, Avrupa Birliği'nin "Kıbrıs tümüyle AB toprağıdır" saplantısına karşı durmamız, karşı durabilmemiz için de AB ile yapmış olduğumuz tüm kölelik anlaşmalarını iptal etmemiz gerekecektir.
 
Milli Hükümet Programı Madde 3, bunun yolunu göstermektedir:
 
3. ABD Denetimine ve AB Aday Üyeliğine Son Türkiye, Türkiye’den yönetilecektir. Türkiye üzerindeki yabancı denetim ve müdahale bütün temelleriyle tasfiye edilecektir. Milletçe refaha ilerlemenin ve özgürleşmenin biricik siyasal çerçevesini oluşturan millî devlet, emperyalizmin küresel saldırısına karşı savunulacaktır.
Türkiye’yi Avrupa Kapısı’na bağlayan, millî devletimizi ve Atatürk Devrimi’ni tasfiye eden AB aday üyelik sürecine son verilecektir.
AB Aday Üyelik Protokolü, Katılım Ortaklığı Belgesi, Müzakere Çerçeve Belgesi gibi yeni Sevr antlaşmaları feshedilecek ve Türkiye, Avrupa Gümrük Birliği’nden çekilecektir.
 
(Milli Hükümet Programı'nı İşçi Partisi hazırladı ve parti programı olarak kabul etti.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder