20 Kasım 2011 Pazar

Avrupa'da "Demokrasi" aldatmacasının sonu

Ali Serdar Bolat   13 Kasım 2011
 
"Demokrasi"nin bir aldatmaca olduğu bundan birkaç yıl önce Heider olayı ile zaten görülmüştü.
Avusturya'da halkın oyları ile seçilmiş olan Heider Hükümeti, Avrupa Birliği'nin "istemezük" ultimatomu karşısında istifa etmiş, yerine Avrupa Birliği'nin onayladığı bir hükümet kurulmuştu.
Tayyip Erdoğan'ın "demokrasi bir tramvaydır, istediğim durağa gelince inerim" kuralı, Avrupa Birliği tarafından "demokrasi bir tramvaydır, istemediğim kişiyi ilk durakta aşağı atarım" şeklinde uygulanıyordu.
Avrupa Birliği, Heider'in "faşist" olduğuna hükmetmişti. Heider Avusturya'nın Euro para birimine geçmesine karşı çıkıyordu.
O halde defteri acilen dürülmeli idi.
 
Avrupa Birliği'ni idare edenler de sonuçta piyasanın, bankaların, tekellerin emrinde idiler.
Hükümetler onların emrinde olduğu sürece, demokrasiyi işletirlerdi.
Çıkarlarına karşı gördükleri her hükümeti de "istemezük" darbesi ile devirebilirlerdi.
 
Önce Yunanistan'da, sonra da İtalya'daki "piyasa darbeleri" ile "demokrasi"nin bir aldatmaca olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
 
Bu iki ülkedeki hükümetler, Avrupa Birliği'nin, yani tekellerin, bankaların, piyasanın istediği kemer sıkma önlemlerini almakta zorlanacakları için istifa ettiler.
Tabii ki bankaların, tekellerin, piyasanın değil, halkın kemeri sıkılacaktı.
Bir dahaki seçimlerde oy alamama tehlikesi karşısında, mevcut hükümetler halkın kemerini tekellerin istediği kadar sıkamazlardı.
O halde bu hükümetler çekilmeli, yerlerine tekellerin, bankaların, piyasanın emrinde, halka karşı sorumsuz, oy tasası olmayan "teknokrat" hükümetler kurulmalıydı.
 
Bu konuyu en özlü şekilde BBC Roma muhabiri Alan Johnson şu sözlerle açıkladı:
"Berlusconi'nin yerine en güçlü aday AB'nin eski komisyon üyelerinden Mario Monti.
Tanınmış bir iktisatçı olan Monti, bu kriz döneminde piyasaların iş başında görmek isteyeceği türden bir kişi."
 
Evet, halkın değil, piyasaların istediği bir kişinin hükümeti kurması isteniyor.
 
İP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Esinoğlu, bu durumu Yunanistan örneğinde şöyle açıklıyor:
 
"Uluslararası tekellerin bankaları Yunanistan’da darbe yaptı.Yunanistan’ın tıpkı bizim gibi devlet borçları ve cari açıkları vardı.

Alacaklılar, bu borçlarını alabilmek için Yunan devletinden alınması gerekli olan tedbirlerin alınmasını istedi.
Bu tedbirlerin çoğu, varlıklıları hedef almak yerine, çalışan halkı ve dar gelirlileri daha da zor duruma soktu.
Şimdi tekelci bankaların yöneticilerinden (CEO’lardan) müteşekkil bir hükümet kurulacak.
                         Adı da teknokratlar hükümeti olacak.
 
Halk ne oldu, demokrasi ne oldu diye sorarsanız,
tekelci sermaye için zaten göstermelik olan bu kurumlar
                                                              bir günde yok oldu. 
Adam kendi sermayesini kurtarmaya çalışıyor.
                                      Senin demokrasin umurunda mı?"Demokrasi" masalları, tekelci sermayenin bir ülkeye girerken anlattığı masallardan ibarettir.
 
Peki, halkın direnişi ne olacak, halkı kim durduracak diye sorarsanız, onun da çaresini düşünmüşler.
Daha Papanderu hükümeti düşmeden, Papanderu’ya 16 generali emekli ettirdiler.
Eğer sert bir halk direnişi olursa, yeni generaller gerekeni yapacaklar. Darbe içinde darbe."
 
(Bülent Esinoğlu'nun yazısının tümü için: http://www.bilgiagi.net/bankalarin-yunanistan-darbesi-ve-ordular/66321/)
 
Gördüğünüz gibi, Avrupa Birliği darbelere karşı değildir.
Avusturya, Yunanistan ve İtalya'da, seçimle kurulmuş olan hükümetler Avrupa Birliği'nin doğrudan veya dolaylı müdahalesi ile devrilmişlerdir.
 
Tekellerin, bankaların, piyasanın çıkarları tehlikeye girdiğinde "demokrasi" anında rafa kalkmaktadır.
Bizdeki demokrasi budalalarına ilanen duyurulur.
 
++++++++++++++++++++++
 
Konu ile ilgili yazıları aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder