10 Mayıs 2013 Cuma

Emperyalizmin sosyalistleri


Sosyalistlerin, devrimcilerin amacı sömürüsüz bir dünya yaratmaktır. Bu yüzden, sömürücülere karşı mücadele ederler.
Günümüzün en büyük sömürücüleri emperyalistlerdir. Dolayısıyla, emperyalizme karşı mücadele günümüzde birincil görevdir.
 
"Emperyalizmin sosyalistleri" başlıklı yazısında Mehmet Bedri Gültekin şöyle diyor:
 
"Çağımızda, dünyanın herhangi bir ülkesinde devrimci olmanın ilk şartı, emperyalizme karşı olmaktır.
Hem emperyalist güçlerle işbirliği yapmak, hem de devrimcilikten bahsetmek sadece komiklik olur."


1980'li yıllarda Sovyetlerin çökmesi ve ona bağlı sosyalist ülkelerin dağılması koşullarında emperyalizm her koldan saldırıya geçti.
İdeolojik alanda "Neoliberalizm" dediğimiz fikirleri her kanaldan yaymaya başladı.
Devletçilik kötü idi. Devlete ait her türlü hizmet, ticaret ve sanayi kuruluşları özelleştirilmeliydi.
 
MBG, Neoliberalizmin ideoloji alanındaki saldırısını şöyle anlatıyor:
 
"Neoliberalizm, kendine göre yeni bir "Devrimcilik" tarifi yaptı.Buna göre, devrimciliğin ilk şartı toplumun etnik ve dinsel kimliklere göre ayrıştırılmasını ve bu kimliklere "özgürlüğü" savunmaktı.
Kısacası, Ortaçağ'a dönüş, "İlericilik, devrimcilik" olarak sunuldu. Bütün dünyada "sol"un ve aydınların bir kısmının kafası böylece iğdiş edildi. Bunlar, "Emperyalistlerin devrimcisi" haline getirildiler."
 
Ortaçağda, yani kapitalizm öncesi dünyada, insanlar milliyetleri ve mezhepleri temelinde örgütleniyorlardı. Krallar, sultanlar toplumu  bu şekilde kontrol altında tutuyorlardı.
Demokratik devrimler toplumu bir millet oluşturacak şekilde kaynaştırdı, etnik ve dinsel kökenler önemini kaybetti, insanlar ekonomik temelde sınıf örgütlenmeleri gerçekleştirdiler.
Toplumsal sınıfları etnik ve dinsel temelde parçalayarak Ortaçağ örgütlenme tipine geri dönmek ve bu yolla bağımsız devletleri bölmek emperyalizmin yeni saldırısının özünü oluşturuyordu.
 
MBG, bu parçalanma sürecinin ülkemizdeki uygulamasını şöyle anlatıyor:
 
"Şimdi Türkiye, Tayyip ile Apo'nun "Barış süreci"ni yaşıyor.
ABD süreci alkışladığını, AB ise desteklediğini açıkladı. Gerçekte sürecin asıl sahibinin Atlantik ötesindeki patron olduğunu herkes biliyor.
AKP ve PKK, bütün Ortadoğu'da etnik ve dinsel kimliklere özgürlük istediklerini ilan ettiler.
Kendisine "solcu" diyen KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı, bu projede görevli "Akil Adam".
Adında "Devrimci" kelimesi olan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Başkanı, ağzını açtığında "Barış sürecinin ilerlediği bu günlerde" diyor."
 
PKK ve kuyruğuna takılan sözde solcu takımı, emperyalizmin bölünme oyununa karşı çıkan yurtseverleri "Irkçılık" ile suçluyorlar.
Irak'ı etnik ve mezhepsel temelde "Kürdistan", "Sünni Arap Bölgesi", "Şii Arap Bölgesi" olarak üç parçaya böldükleri gibi ülkemizi de bölmek amacındadırlar.
PKK'nın dinlere ve mezheplere özgürlük dayatmasının altında yatan amaç bu.
 
Emperyalizm, sadece solcuların önüne kemik atmadı. İslamcıların önüne de attı. Adı: "Ilımlı İslam". Oyuncağı: Türban.
Saadet Partisi Genel Başkan Başdanışmanı Fatih Erbakan'ı dinliyoruz, 1 Mayıs 2013:
 
"Eskiden masonların, din düşmanlarının, sabahtan akşama kadar içki sofrasından kalkmayanların görev yaptığı koltuklarda bugün namaz kılan, abdestli insanların oturduğunu görüyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Çankaya Köşkü'nde başörtülü bir hanımı Cumhurbaşkanı eşi olarak görüyoruz. Bu, herkesten çok Milli Görüşçüler için mutluluk vesilesidir."
 
Emperyalizme ve AKP'ye sözde karşı olan solcular ve İslamcılar işte bu şekilde emperyalizmin savaş arabasına bağlandılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder