30 Nisan 2014 Çarşamba

1 Mayıs emperyalizme karşı mücadele günü


1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Daha doğrusu, bu amaçla her yıl 1 Mayıs’ta etkinlikler yapılması kararı alınmıştı. İlk gösteri 1 Mayıs 1890 günü yapıldı.

***********

19. yüzyılın ortalarında Almanya veya İtalya devletleri yoktu. Ülkeler arasındaki sınırlar genellikle yalnızca harita üzerindeydi. Bir işçinin bir başka ülkede çalışması için vize ve çalışma izni gerekmiyordu. 1848 ihtilalleri kısa bir süre içinde Avrupa’nın tüm önemli ülkelerini sarabilmişti. Bir ülkede kıtlık ve açlık olduğunda, insanlar bir başka ülkeye göç edebiliyordu.

Bu yıllarda bir ülkede büyük grevler olduğunda, işverenler başka ülkelerden grev kırıcı getirebiliyordu. Grev kırıcılığın engellenmesi çabası, ulusal düzeyde örgütlenmiş işçilerin ilk önemli amacıydı.

Bu koşullarda, işçilerin ulus kimliğini aşan enternasyonalist (uluslararası) birliği gündeme geldi.

1864 yılında “Birinci Enternasyonal” adıyla bilinen Uluslararası Çalışanlar Birliği (International Workingmen’s Association) kuruldu.

Marx’ın 29, Engels’in 27 yaşındayken 1847 yılının son aylarında yazdıkları Komünist Partisi’nin Manifestosu, “Bütün ülkelerin işçileri, birleşiniz!” çağrısıyla bitiyordu.

(Bakınız: Yıldırım Koç, Birinci Enternasyonal ve Mirası, Aydınlık, 28 Nisan 2014

***********

Kapitalizmin emperyalizme dönüşmeye başlaması ile beraber, emperyalist ülkelerin (Batı Avrupa ülkelerinin) işçi sınıfları içinde, kendi ülkelerinin kapitalistleri ile birlikte hareket etme eğilimi başladı.

Bunun üzerine, Birinci Enternasyonal’ın merkezi 1872 yılında ABD’ye taşındı ve örgüt 1876 yılında tasfiye edildi.

Böylece, “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” ve “İşçilerin vatanı yoktur” dönemi kapanmış, emperyalizme karşı mücadele dönemi başlamış oldu.

Batı Avrupa ve ABD işçileri “Kapitalizmin mezar kazıcısı” konumundan “kapitalizmin payandası” konumuna geçmişlerdi.

(Bakınız: Yıldırım Koç: Günümüzde enternasyonalızm mi, anti-emperyalist milli mücadele mi, Aydınlık, 15 Nisan 2014

***********

Henüz sanayileşme dönemine geçememiş, geri kalmış ülkelerin sanayileşmesine engel olmak, daha sonra da geri sanayilerini bu ülkelere kontrollü olarak aktarmak sureti ile onları pazarları haline getirmek için askeri-mali saldırıya geçen Batı Avrupa ülkeleri ve ABD, bu sayede elde ettikleri gelirin bir kısmını kendi işçilerine aktarmaya başladılar. Bu sayede üretim kesintisiz devam edebilecek, işçi sınıfı grev veya devrim gibi amaçlarla ayaklanmayacaktı.

Marx ve Engels, bu durumu tespit ettiler.

Engels,  bu durumu, İngiliz işçi sınıfının “Burjuva proletarya” haline dönüşmesi olarak ifade etti. İşçi sınıfının bir kısmı değil, bütünü emperyalist sömürüden pay alıyordu.

Engels, 7 Ekim 1858 günü Marx’a yazdığı mektupta şöyle diyor:
“İngiliz proletaryası (işçi sınıfı), giderek daha fazla burjuva oluyor.”

Marx, 11 Şubat 1878 günü Wilhelm Liebknecht’e yazdığı mektupta şöyle diyor:
“İngiliz işçi sınıfı, Liberal Parti’nin yani kapitalistlerin uşağının kuyruğu olma noktasına geldi.”

Engels, 12 Eylül 1882 günü Kautsky’ye yazdığı mektupta şöyle diyor:
“Bana, İngiliz işçilerin sömürge politikası konusunda ne düşündüklerini soruyorsun. Burjuvaların düşündüğünün aynısını düşünüyorlar. Burada işçilerin bir partisi yok. İşçiler, İngiltere’nin sömürgelerden sağladığı ziyafetten keyifle pay alıyorlar.”

(Bakınız: Yıldırım Koç: Marx, Engels ve “Burjuva Proletarya” Aydınlık, 22 Nisan 2014

***********

Geri ülkelerin sömürülmesinden pay alan Batı Avrupa işçileri, dünyanın paylaşımı için verilen savaşta kendi ülkelerinin kapitalistlerinin yanında yer aldılar.

Kautsky başta olmak üzere İkinci Enternasyonal şefleri, Birinci Dünya Savaşı’nda kendi ülkelerinin emperyalist burjuvazilerinin savaş bütçesine kabul oyu vererek “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” çağrısına ve işçilerin uluslarararası dayanışma siyasetine son darbeyi indirdiler.

Marx ve Engels, ömürleri yetişmediği için, kapitalizmin emperyalizme dönüşmesinin sonuçlarını tam olarak tespit edemediler.

Bu görevi Lenin yerine getirecekti. Tabii ki, Lenin’den önce bazı araştırmacılar emperyalizmi ekonomik temelde açıklamışlardı.
  
Hobson: Imperialism, A Study

Hilferding: Finans Kapital
Kapitalist Gelişimin Son Aşaması Üzerine Bir Çalışma
Belge Yayınları

Lenin: Emperyalizm
Kapitalizmin En Yüksek Aşaması
SOL Yayınları

Kapitalizmin merkezlerinde biriken sermaye, dünyanın geri kalan bölgelerine silah zoru ile ihraç ediliyordu. Emperyalizmin tarifi kısaca bu idi.

Hobson, Hilferding gibi emperyalizmi tahlil eden bilim adamlarından farklı olarak, Lenin, emperyalizm döneminin devrim teorisini kurdu.

Emperyalizm döneminde dünyanın bir avuç ezen ulus (emperyalistler) ile ezilen uluslar olarak ikiye ayrıldığını tespit etti. Marx döneminde devrim, işçi sınıfı ile sermaye arasındaki çelişmenin sonucu olarak meydana gelecekti. Ancak, emperyalist aşamaya yükselen Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD’de işçi sınıfları kendi ülkelerinin sermayesi ile birlikte hareket etmeye başlamıştı. Bu yüzden, artık o ülkelerde devrimci bir durum meydana gelemezdi.

Devrim, emperyalizm ile ezilen ülkeler arasındaki çelişmenin bir ürünü olacaktı. Devrim, emperyalizmin en zayıf halkasında gerçekleşecekti. Devrimin odağı Batı’dan Doğu’ya (Asya, Afrika, Latin Amerika) kaymıştı.

Bütün ülkelerin işçilerinin birleşmesi hedefi, emperyalizmin dünya üzerinden silinmesinden sonra ancak gerçekleşebilirdi.

***********

Benzer tespitleri Atatürk de yapmıştı. savaşımız emperyalizme ve kapitalizme karşı idi. Sadece kendi kurtuluşumuz için savaşmıyorduk. Doğu'da kurtuluşa kavuşacak daha nice milletler vardı.

Emperyalizme ilk darbeyi Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Devrimleri ile Türkiye vurdu. Ancak daha sonra tekrar emperyalizmin boyunduruğu altına girdik.

Bu durumda işçi sınıfımızın görevi, “Yeniden Tam Bağımsız Türkiye” hedefi ile emperyalizme karşı koymaktır.

“Özelleştirme” adı altında işletmelerimize el koyan, “Açılım” adı altında ülkemizi bölmeye, “Barış” adı altında KKTC’ye el koymaya çalışan, köleci taşeron düzenini yerleştiren işçi düşmanı iktidarları koruyup kollayan emperyalizm kovulmadıkça, işçi sınıfının genel durumu düzelmeyecektir.

Bu yüzden, günümüzde 1 Mayıs emperyalizme karşı mücadele günü olacaktır. Bu mücadele ancak Türk Bayrakları altında Atatürk’ün Askerleri olarak başarılabilir. Türk Bayrağı yoksa, İstiklal Marşı yoksa, 1 Mayıs bir aldatmacadan, bir yaygaradan başka bir şey olmaz.

Emperyalizme karşı mücadeleyi Taksim Savaşı yolu ile perdelemek, emperyalistlerin kuklası olan bölücülerle birlikte hareket etmek doğru değildir.

Görevimiz işçi sınıfına tam bağımsızlık olmadan işçi sorunlarının çözülemeyeceği gerçeğini anlatmaktır.

 “Yaşasın 1 Mayıs”, “Taksim de Taksim” yaygaralarının işçi sınıfına asıl görevini unutturmasına meydan vermemeliyiz.

Ne ABD, ne AB, Tam bağımsız Türkiye, NATO’dan çıkalım, Avrupa Birliği’ne Aday Üyelik başvurumuzu geri alalım, KKTC ile bütünleşelim. Kahrolsun Amerikan emperyalizmi. CHP, TKP, KESK ve DİSK’i bu anlayışla hareket etmeye çağırıyorum.

Başta Kanal D olmak üzere tüm malum medya, bir yandan DİSK’in, diğer yandan TOMA’ların karşılıklı nasıl savaşa hazırlandıklarını ballandırarak anlatıyor. Kadıköy’den bahseden yok. Bu da size bir şey anlatmıyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder