28 Ağustos 2011 Pazar

Casusluk serbest


Ali Serdar Bolat   27 Ağustos 2011
 
Emekli general ve siyasetçiler, Org. Koşaner'e ait ses kaydının "casusluk faaliyeti ve düşman cephesi eylemi" olduğunu söylediler.
Bu ses kaydının, devlet olanakları kullanılmadan yapılamayacağı belirtiliyor.
Dinleyenlerin bir ucu ABD'ye uzanıyor.
Ses kaydının Kandil bombalanması sonrasında ve Kandil'e kara harekatının gerekliliği tartışmaları yapılırken ortaya çıkarılması dikkat çekiyor.
Amerikancılar: "Bu orduyla mı Kandil'e gideceksiniz" diye moral bozucu ve PKK'nın ana üssünü koruma maksatlı yaygara yapıyorlar.
Yobaz + bölücü + emperyalizm üçlüsü boş durmuyor.
 
AKP Gurup Başkanvekili Canikli hem "kayıttakiler haklılığımızı teyit etti" dedi, hem de konuşmaların dinlenmesini kınadı.
Hem yapıp hem kınamak, suçu başka yere havale etmek bunların klasik tavrı.
AKP'nin ithal ettiği son sistem ortam dinleme cihazlarını unuttuk mu sanıyorlar?
Ya da "Başbakanlığa doğrudan bağlı, Meclis'e yürüme mesafesinde" kurulmuş olan F-tipi özel güvenlik örgütünü?
 
Uzmanların ortak görüşü:
"Emniyet içindeki Fethullahçı Gladyo ile uluslararası etkinliğe sahip istihbarat örgütünün ortak çalışması.
İktidarın her türlü maddi manevi desteği verdiği özel örgütün işi."
 
 
 
Tüm yandaşlar, Org.Koşaner'in, Balyoz belgelerinin doğru olduğunu kabul ettiği şeklinde beyin yıkamaya çalışıyorlar.
İşte Gülay Göktürk'ün yazısından bir bölüm:
 
Askeri başarısızlıklar karşısında samimi üzüntüye kapılan paşa, konu darbeciliğe gelince en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermiyor.
Kızdığı tek şey; "namerdin eline bu kadar çok malzeme vermeleri..." Balyoz'da onu üzen tek şey bu!
"Karargâhta böyle planlar nasıl yapılır" diye sormuyor da, "Karargâh'tan böyle planlar nasıl dışarı çıkar" diye isyan ediyor. 
"Esas rezalet bu" diyor. Anayasa suçu işleyenleri koruyup kollayanlar mert, bu suçu açığa çıkaranlar da namert oluyor onun lügatında.
 
Göktürk, kasıtlı olarak, iki planı birbirine karıştırıyor.
Org. Koşaner'in "Karargahtan böyle planlar nasıl dışarı çıkar" dediği planlar, plan semineri kayıtları.
Savcıların eline "Balyoz Darbe Planı" diye tutuşturulanlar ise, bu seminer kayıtlarına tertipçiler tarafından suç unsurları ilave edilerek oluşturulmuş sahte belge ve sahte ekleri.
Göktürk, sanki Org. Koşaner Balyoz İddianamesindeki sahte planlardan bahsediyormuş gibi konuşuyor.
 
Halbuki, seminer kayıtlarına tertipçiler tarafından eklemeler yapılmış olduğu kesin delilleri ile ispat edilmiş durumda.
100 adetten fazla tarihleme hatası ve yer bilgisi hatası var.
Seminerin yapıldığı tarihten aylarca ve yıllarca sonra olmuş olaylar, Balyoz Planı'nda yer alıyor.
Tutuklu sanık Jandarma Kurbay Albay Hanifi Yıldırım savunmasında bunları açıkladı.
Org. Çetin Doğan'ın kızı ve damadı tarafından yönetilen  http://cdogangercekler.wordpress.com/ sitesinde bunların çoğu kayıtlı.
Okuyup araştırdıkça yeni yeni tarihleme hataları bulunuyor. Dün bir hata daha bulundu:
Duruşmada, çapraz sorguda E. Korg. Ayhan Taş açıkladı:
Alb. Yıldırım tarafından hazırlandığı iddia edilen "Görevlendirilecek Kamu Personeli" listesinde Muammer Güler İstanbul Valisi olarak kayıtlı.
Bu listenin kayıt tarihinde Güler henüz İstanbul Valisi olmamış.
 
Aynı duruşmada, tutuklu sanık Kurmay Albay Mustafa Koç şunları anlattı:
"Tutuklanma nedenim, Gölcük'te çıkan "Kilit Görevlere Atanacak Personel" listesinde adımın bulunması.
Bu belgenin son kaydedilme tarihi 27 Aralık 2010. Ben o tarihte burada, mahkemedeydim.
Ben hiç İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde çalışmadım."
 
Listede Alb. Koç, hiç çalışmadığı bu komutanlıkta çalışıyor görülüyor.
Bunun gibi onlarca yer bilgisi hatası var.
Bu da, bu sahte listelerin suçlanan askerlerin hangi tarihlerde nerede görevli olduğu hakkında sağlıklı bilgisi olmayan sivil tertipçiler tarafından hazırlandığını gösteriyor.
 
Hakimler, bunların hepsini kös dinler gibi dinliyorlar ve şu cevabı veriyorlar:
"Bunlar, delillerin değerlendirilmesi sırasında göz önüne alınacaktır"
Delillerin değerlendirilmesi için tüm sanık ve tanıkların dinlenmesi ve sorgularının tamamlanması gerekiyor.
Dava bu hızla devam ederse bu aşamaya yıllarca sonra sıra gelecek.
Sahteliği apaçık belli olan "belge"ler hakkında sorgulamalar devam ediyor.
 
Maksat yargılama yapmak değil, komutanları mümkün olduğu kadar uzun süre içerde tutmak.
Bu bir yargılama değil, Obama'nın emri ile ordumuza yapılan saldırıdır.
 
 
 

Ergenekon tabloları

Aydınlık gazetesi, 26 Ağustos 2011

Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız
Gelen resmin üzerine bir daha tıklayınız. 


Paralı asker değiliz, milletin ordusuyuz


26 Ağustos 2011
 
Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner'in yasa dışı dinleme yöntemiyle elde edilen konuşmasının ikinci bölümü de yayınlandı.
İşte önemli bölümler:
 
+++
 
Biz milletin ordusuyuz.
      Onun bunun paralı askeri değiliz. 
            Bunu da her zaman göstermek zorundayız. 
                                                          Bununla övünüyorum. 
+++
 
Sağlam durmazsak bizden sonrakiler daha büyük sıkıntılar yaşarlar.
Sağlam duruşumuzla milletimizin emrinde olduğumuzu ispatlamak, göstermek mecburiyetindeyiz.
Temellerimizi sarstırmamak durumundayız.
Eğer biz gevşersek bizden sonrakiler çok daha zor durumda kalacaklar.
Onun için birbirimize inanmak, omuz omuza el birliğiyle dimdik tek vücut halinde durmak zorundayız.
 
+++
 
Halkımız endişeli ama, halkımızı korumak için
  35. Maddenin (TSK İç Hizmetler Kanunu) 
          bir yerde yazması gerekmez. 
             Biz bunun için varız. 
Hani diyorlar ya 35. maddeyi kaldır da bilmem ne maddeyi koy. 
İster koy, ister koyma.
Biz Silahlı Kuvvetler olarak bunun için varız. 
Bu bizim doğal tarihi görevimiz.
Kimse bunun hakkında bize akıl öğretemez.
Kimse bunun aksini bize söyleyemez.
O zaman varlığımızı inkâr ederiz.
Biz de bunu söylediğimiz zaman bazılarının hiç hoşuna gitmiyor.
Biz bunu söyleyeceğiz.
Ve bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da omuz omuza dimdik başımız dik vazifemizi müdrik bu duygularla kol kola omuz omuza görevimizi yapmaya devam edeceğiz.
Bunun başka hiçbir çıkar yolu yok.
 
+++
 
Irak hududuna falan siviller bakacakmış.
Arkadaşlarımız burada. Nasıl bakarlar arkadaş?
Tümen komutanım burada. Gülüyoruz, gülüyorsunuz.
Hala çıkıyorlar: "50 bin kişi alacağım, sivil teşkilat kuracağım..."
Efendim, Avrupa Birliği böyle istiyormuş. Böyle bir sıkıntı var.
Fazla kulak asmayınız, herkes işine devam etsin
 
 

Ortadoğu'da iki karşıt cephe


Ali Serdar Bolat  25 Ağustos 2011
 
İran - Irak - Suriye - Filistin - Lübnan Hizbullahı - Mısır cephesi
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Cephelerden biri bu.
Bu cephenin belkemiğini İran - Suriye ittifakı oluşturuyor.
Bu ittifak, güçlü bir şekilde destek verdikleri HAMAS ve Hizbullah vasıtasıyla İsrail'i kıskaca almış durumda.
Son zamanlarda El Fetih de ABD kıskacından kurtularak bu ittifaka yöneldi.
 
Irak ise, Barzani bölgesinin "Kürt Devleti" adı altında Irak'tan ayrılıp bağımsızlığını ilan etmesi yolunda çaba gösteren ABD ve AKP siyasetlerine tepkisinden dolayı bu cepheye yanaşıyor.
İran, Irak ve Suriye hükümetleri, ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi" kapsamında kendi ülkelerinden parça kopararak "Birleşik Büyük Kürdistan" oluşturma planına tepki duyuyorlar.
Bu üç ülkeyi bir araya getiren nesnel temel bu.
 
Irak'ın bu cepheye yanaşmasının son işaretleri şunlar:
--Maliki hükümetinin Amerikan askerlerinin ülkede kalması için yeni bir anlaşma yapmayı reddetmesi
--Başbakan Maliki'nin Suriye'deki isyancıları eleştirerek Esad'a arka çıkması,
--İran-Irak-Suriye arasında imzalanan 6,500 kilometrelik doğalgaz boru hattı projesi
--Irak Genelkurmay Başkanı'nın "Bölge güvenliği için İran ile stratejik işbirliği" yapılacağını açıklaması
--İran - Irak arasında 30 milyar dolarlık ticaret ve yatırım anlaşmaları imzalanması.
 
Barzani konusunda Irak yönetiminin Türkiye'ye tepkisi giderek artıyor.
Bu tepkiyi en fazla hissedenler Irak'ta iş yapan Türk iş adamları.
Irak, AKP hükümetinin ABD ile birlikte (Bağdat'a danışmadan) Kürt Bölgesel Yönetimi (Barzani) ile iş yapması.
Yani merkezi Irak hükümetini devre dışı bırakarak, Barzani bölgesi sanki bağımsız bir devletmiş gibi davranıyorlar.
En fazla tepki çeken konu da, Bağdat devre dışı bırakılarak Barzani bölgesinden Türkiye kanalı ile petrol alınması teşebbüsleri.
 
Amerikancı Mübarek'in devrilmesinden sonra yeni Mısır yönetimi de bu cepheye yanaştı.
İşte işaretleri:
--Mısır, İran ile 30 yıldır kesilmiş olan diplomatik ilişkileri başlattı.
--Süveyş Kanalı'nı açtı, İran savaş gemileri Akdeniz'e geçti
--El Fetih ile HAMAS'ı Kahire'de buluşturarak ortak Filistin hükümeti kurulmasına giden süreci başlattı.
--Gazze sınır kapısını kısıtlı olsa da açtı
--Mübarek'in İsrail ve Amerika ile yapmış olduğu Camp David anlaşmasına uymayarak Sina'ya asker ve ağır silah soktu.
--İsrail'in Sina'ya giren Mısır askerlerinden yedisini öldürmesi üzerine İsrail Büyükelçisini geri çekti.
 
Amerika - İsrail - Türkiye cephesi
+++++++++++++++++++++++++++
 
İşte, karşı cephe maalesef bu.
Irak ve Mısır hükümetleri üzerindeki kontrolü kaybettiğini algılayan ABD, Türkiye'yi daha sıkı kavradı.
ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mullen şunları söyledi:
"Ortadoğu'da istikrar, ABD'nin Türkiye ve İsrail ile kuracağı yakın ittifaktan geçiyor.
İsrailli liderler bana Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmek için çalışmakta olduklarına dair güvence verdiler."
Bu konuşmanın tercümesi şu:
"Elimizde bir tek Türkiye kaldı"
 
İran'dan Tayyip Bey'e "Bizim cepheye katıl" çağrısı
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
21 Ağustos günü, Tayyip Bey konvoyla Boğaz Köprüsü'ne girmek üzere iken İran'dan acil bir telefon geldi.
Arayan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad idi. Tayyip Bey'e teklifini şu sözlerle yaptı:
"Ortadoğu'daki sorunlar Batılı ülkelerin yöntemleri ile değil, ancak İslami yöntemlerle çözülebilir.
Bu da ancak İran-Türkiye işbirliği ile, bu iki Müslüman ülkenin el ele verip Batılıları değil, birbirini desteklemesi ile mümkün olur.
İran ve Türkiye, bölge milletlerinin özgürlük, demokrasi ve adaletten daha fazla yararlanması için önlem paketleri hazırlayarak hayata geçirmeli.
Batılı zorba güçlerin bölgesel sorunlara karışması, sorunları daha karmaşık hale getirir."
Ahmedinejad, sözlerini "NATO ve zorba güçlere karşı tutumunuzu takdir ediyoruz" diye bağlama çekerek sonlandırdı.
Bu konuşmanın tercümesi:
"NATO ile değil, bizimle birleş. İslam ülkelerine demokrasi götürülmesi gerekiyorsa biz götürelim."
 
Tarih, bu çağrıyı kaydedecektir.
"Ama bize böyle bir teklif yapılmadı ki, bu yönde yol gösterilmedi ki" mazereti geçerli olmayacaktır.
Doğu Perinçek de Öcalan ziyaretinde ona aynı şeyleri söylemişti.
"Batılılarla değil, Türkiye halkı ile birleş. Türkiye'ye karşı savaşma" demişti.
Karşı taraf tutar veya tutmaz, ama doğru yola çağırmak bir görevdir.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Tahran, Bağdat'ı Vaşington'dan koparıyor


 
İran'ın Kandil operasyonu, Bağdat'ı Tahran'a bir adım daha yaklaştırdı.
 
30 bin askerle saldırıya geçen İran ordusu, PKK'nın İran kolu olan PJAK'ın Kandil'deki üssünü ele geçirdi.
150 km sınır hattı boyunca 20 km Kuzey Irak içine girerek burada güvenli bölge kurdu.
PJAK pes etti, İran'a saldırmamaya söz verdi, PKK bölgesine sığındı. İran da PKK bölgesine girmedi.
 
Amerika İran'a saldıracak diye beklenirken İran'ın Amerika işgalindeki bir bölgede Amerikan desteğindeki PJAK örgütüne saldırması, inisiyatifin İran'a geçtiğini gösterdi.
İran saldırısına Amerika'nın bir şey yapamamasından cesaret alan Irak yönetimi, Tahran ile ilişkilerini sıkılaştırdı.
 
Peki, Irak ABD işgali altında değil mi, Irak hükümeti niçin ABD'nin düşman ilan ettiği İran'a yakınlaşıyor?
Bu sorunun cevabı, Barzani yönetimindeki Kuzey Irak sorunudur.
 
Irak hükümetleri, ABD'nin Barzani devletinin bağımsızlığı için çalışmasını içlerine sindiremediler.
Barzani'nin petrol ihracatında Bağdat'ı devre dışı bırakmak istemesine karşı çıktılar, ABD'nin etkisi ile bu yolda Barzani ile anlaşmaya çalışan AKP hükümetine tepki gösterdiler.
Irak'taki Türk iş adamlarına olumsuz davranmaya başladılar.
Yani Amerika, Irak'ta, kendi ülkesini bölmeye razı olan bir BOP Eşbaşkanı bulup Başbakan yapamadı.
 
İran'ın Amerika'dan çekinmeyerek Barzani bölgesine müdahale etmesi, Irak'ta bu konuda İran ile işbirliği yapılabileceği kanaatini güçlendirdi.
Kuzey Irak'ın "Kürdistan" adı altında Irak'tan koparılmasını öngören ABD planına karşı İran ile işbirliği yaparak Barzani'yi yola getirebilirlerdi.
 
Irak Genelkurmay Başkanı, "Bölge güvenliği için İran ile stratejik işbirliği" yapılacağını açıkladı.
İran - Irak arasında 30 milyar dolarlık ticaret ve yatırım anlaşmaları imzalandı.
 
Amerika Allavi hükümeti kurmak istiyordu, İran'ın etkisi ile Maliki hükümeti kuruldu.
Irak-Amerika arasında yapılmış olan anlaşmaya göre, Amerikan işgal güçleri (47 bin asker) 2011 Aralık ayına kadar Irak'tan çekilecekti.
Ancak, Maliki hükümetinin İran ile ilişkileri geliştirmesinden tedirgin olan Amerika, Irak'a baskı yaparak, hiç olmazsa 4 ila 10 bin arasında Amerikan askerinin Irak'ta kalması için yeni bir anlaşma yapmak istedi.
Maliki hükümeti bu teklife yanaşmadığı gibi, Irak Şiilerinin lideri Sadr "Aralık ayından sonra Irak'ta kalan Amerikan askeri ölür" tehdidini savurdu.
 
47 bin Amerikan askeri ile engellenemeyen İran etkisi, bu işgalciler çekildikten sonra daha da güçlenecektir.
 
İran-Irak-Suriye-Lübnan doğalgaz boru hattı
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Dört ülke arasında 5,600 kilometre uzunluğunda boru hattı inşası için anlaşmaya varıldı.
İran'ın güneyinde Basra Körfezi kıyısından çıkarılacak olan doğalgaz, Isfahan üzerinden Kuzey İran'a, oradan Kuzey Irak yolu ile Suriye üzerinden Lübnan'a bağlanacak.
10 milyar dolara mal olacak olan hattan yılda 119 milyon metreküp gaz taşıyacak.
Bu boru hattı, bu ülkelerin tarihindeki en büyük proje.
İran doğalgazı bu suretle Akdeniz'e ulaşmış olacak. Hat daha sonra Yunanistan'a kadar uzatılacak.
 
Amerika, işgal etmiş olduğu Irak'ın İran ve Suriye ile yakınlaşmasına engel olamıyor.
Irak Petrol Bakanı Lueybi, ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımların Irak-İran ilişkilerini etkilemeyeceğini açıkladı.
Irak Başbakanı Maliki'nin Suriye'deki isyancıları eleştirip Esad'a arka çıkması Amerika'ya vurulan son darbe oldu.
ABD'nin Irak'a Cumhurbaşkanı olarak tayin ettiği Bölücübaşı Talabani bile Hükümetle ters düşmek istemediği için Esad'a destek mesajı vermek zorunda kaldı.
 
Amerika'nın işi çok zor.
Önlenemez bir şekilde başaşağı çakılmaya devam ediyor.
Hayalindeki "Büyük Kürdistan"ı hiçbir zaman gerçekleştiremeyecek.
Türkiye BOP Eşbaşkanı'ndan kurtulacak ve İran-Irak-Suriye ile birlikte hareket ederek PJAK - PKK - Barzani çıbanbaşlarını tarihe gömecektir.
 

Suriye rejimi devrilirse Kürt bölgesi ayrılır


Suriye'ye Türkiye'yi koçbaşı olarak kullanan Amerika - NATO saldırısının sonuçlarından birisi de, Kürt bölgesinin ayrılması olacaktır. 

Buradan şu anlaşılır:
"Diktatör Esad", "Katil Esad" vesaire gibi bahanelerle Suriye'deki rejimin devrilmesi için NATO, Amerika ve Avrupa'nın yardakçılığını yapanlar, esas niyetleri ne olursa olsun, aslında Büyük Kürdistan'ın kurulması için çalışıyorlar demektir.

Irak'a müdahale ve işgal, Saddam rejiminin yıkılması, Barzani Devleti'ni yarattı.
Suriye'ye müdahale ve Esad rejiminin yıkılması da,
                                Suriye'nin Kürt bölgesinin ayrılması 
                ve Barzani devleti ile birleşmesi sonucunu doğurur.

PKK'nın yayın organı Gündem Gazetesi yazarı Veysi Sarısözen bu durumu çok güzel özetlemiş:
"Şam rejimi devrildiği takdirde, Suriye birliğini muhafaza etmek büyük ölçüde zorlaşacaktır.
Mevcut rejimin çöküşünün ardından,  en başta  
      Kürtlerin bağımsızlıklarını veya en azından özerkliklerini  
                                          elde edeceklerini beklemek yanlış olmaz"

Başka söze gerek var mı?
İşte bundan dolayı Suriye'yi savunuyoruz.
Güney sınırımızda, Barzani devletinin hemen batısında, bir çıbanbaşı daha oluşmasını istemiyoruz.

Tayyip Erdoğanların 2003'de Irak'a Amerikan saldırısını kolaylaştırmak için Mart tezkeresini niçin getirdikleri, şimdi de Suriye'yi Batı emperyalizmi adına niçin tehdit ettikleri şimdi daha da açık olarak görülüyor.

Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'nin ana hedefi, Türkiye-İran-Irak ve Suriye'den koparılacak topraklar üzerinde Büyük Kürdistan kurmaktır.
Tayyip Erdoğan, tam 35 ayrı yerde kameralar ve mikrofonlar karşısında, Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı olduğunu açıklamıştır.
Bu projenin Büyük Kürdistan Projesi olduğu açığa çıkınca da inkar etmek istemiş, "İspat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar" demiştir.
Buyurun izleyin:
 













Amerikan Ordu Dergisinde yayımlanan, daha sonra Roma ve Atina'daki NATO toplantılarında duvara yansıtılarak Türk subaylarının toplantıyı terk etmelerine neden olan haritanın orijinali:
  

Kandil operasyonu ne anlama geliyor


Mehmet Ali Güller 21 Ağustos 2011
Aydınlık köşe yazısı
 
Başbakan Erdoğan'ın "bıçak kemiğe dayandı" sözlerinden sonra
                               Kandil'e "hava harekatı" düzenlenmesi,
                 AKP'nin terörle mücadelesi olarak sunulmaya çalışılıyor.

Oysa AKP iktidarının Washington'a çıpalı politikalarının en başında,
                                       TSK'ya sınır ötesi operasyon izni vermemek var!
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'la imzaladığı anlaşma buna örnek.
 
ABD: "TÜRKİYE'YE SAVUNMA HAKKI TANIDIK"
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Peki bu durumda Kandil'e düzenlenen hava harekatı ne anlama geliyor?
Gelin bu sorunun yanıtını biz değil, ABD resmi makamları versin:

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland, 
                     PKK kamplarına yönelik hava harekatıyla ilgili olarak, 
"ABD'nin, Türkiye'nin terörist saldırılara karşı kendini savunma hakkını tanıdığını" söyledi. (Star, 20.8.2011)

Peki ABD, bunca yıldır Kuzey Irak'tan uzak tuttuğu TSK'ye 
                         bu kez neden itiraz etmiyor, 
         hatta neden "böyle bir hakkının olduğunu" belirtiyor? 

Üstelik daha 2008 yılındaki sınır ötesi operasyon baskısı henüz tazeliğini koruyorken...
Anımsanacaktır:
Hükümet 2008 yılında, kamuoyundan gelen baskılar nedeniyle TSK'nin sınır ötesi operasyon talebine engel olamamış,
ancak ABD Savunma Bakanlığı'nın "bir an önce çıkın" açıklamasını Genelkurmay Başkanlığı'na karşı kullanmıştı!
 
(Güller burada Org. Büyükanıt döneminde Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yapılan Güneş Harekatı'ndan söz ediyor. Ordumuz Kandil'e yaklaşırken Amerika "Yeter artık, geri dönün" demiş, AKP Hükümeti de ordumuzu geri çekmiş, böylece Kandil'e gidilememiş, PKK Amerika ve işbirlikçileri tarafından bir kere daha kurtarılmıştı - ASB)
 
KANDİL - SURİYE BAĞI
++++++++++++++++++++

ABD'nin AKP'ye PKK operasyonu izni vermesi Washington'un Suriye planlarıyla ilgilidir.
 
Açalım:
1- Kandil'e hava harekatı, sonuç alıcı bir operasyon değildir; sınır ötesi operasyon hiç değildir!2- Kandil'e operasyonda gerçek hedef PKK değildir. PKK hedef olsa Kandil operasyonunun kurmay başkanı tutuklanmaz!
3- Kandil'e operasyon, Suriye'ye savaş açacak hükümete kamuoyu desteği sağlama çalışmasıdır.
    "Kürt Açılımı" nedeniyle milliyetçi karnesi sıfır dolu olan Erdoğan'ın, terörle mücadele görüntüsüne ihtiyacı vardır.4- Erdoğan'ın Somali çıkartması da aynı nedenledir. Tarihte savaş hazırlığı yapan her aktör, işe "barış" görüntüleriyle başlar.
5- Kuzey Irak, artık ana cephenin sadece bir bölgesidir.
     ABD'nin planladığı savaşın ana cephesi, "İran'ın batısı, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyi ile Türkiye'nin güneydoğusunu" kapsamaktadır.
     İran bu ana cephede inisiyatif geliştirmek üzere Kuzey Irak'a operasyon düzenlemektedir.
6- PKK'yi Suriye'nin kışkırttığı yalanları da bunun içindir.
     Şam'ın PKK'yi kullandığı, 
        Türkiye'ye PKK üzerinden yanıt verdiği gibi yalanlar, 
                       kamuoyunu Suriye'ye saldırıya alıştırma, 
                                desteğini alma amaçlıdır.  
 
KANDİL DEĞİL SURİYE OPERASYONU
+++++++++++++++++++++++++++++++++ABD'nin PKK'ye karşı AKP'ye "sınırlı" operasyon izni vermesi ve bu izin doğrultusunda TSK'nin Kandil'e hava harekatı düzenlemesi, Türkiye'nin gerçek tehdide karşı gözlerini kapatmasından başka bir anlama gelmemektedir. ABD'yi hedef almayan Kuzey Irak operasyonu kaçınılmaz olarak Suriye operasyonuna dönüşür!

23 Ağustos 2011 Salı

"Üçe kapatın" ses kaydının iki anlamı


Tayyip Bey'in "Üçe kapatın" pazarlığı
 
Görüntü kaydı:
İnternetteki tüm video bağlantılarında ses silinmiş. Sadece görüntü var.
Ses kaydını ayrıca veriyorum:
 
 
Özet olarak:
Kimliği bilinmeyen şahısla konuşan Tayyip Erdoğan, "En son 3 vermişler" diyor.
Şahıs: "Ne yapalım, kapatalım mı?"
Tayyip Bey: "Bence kapatalım yani... Yalnız şey olarak... diğer işlemler noktasındaki konuda şey yapılırsa..."
Ses kaydı burada kesiliyor. Yani en can alıcı konunun konuşulacağı noktada...
 
Bu ses kaydının iki anlamını Doğu Perinçek 23 Ağustos 2011 günlü Aydınlık köşe yazısında açıkladı.
Özetliyorum:
 
Ses kaydının birinci anlamı:
+++++++++++++++++++++++
Bir iş bağlanmıştır. Bu işten "üç" miktarında bir komisyon alınmıştır.
O "üç", bir kamu işleminin bedelidir. Yani "üç" karşılığında bir devlet işlemi yapılacaktır.
 
Ses kaydının ikinci anlamı:
++++++++++++++++++++++
Tayyip Bey'in senli benli konuştuğu iş arkadaşı, "üç" karşılığı yapılacak devlet işlemi konusunda "Yani o konuda ben" derken, kayıtlar bitiyor.
Ses kaydının tamamı, o kaydı basına verenlerin elindedir. Kaydın baş tarafı, şantaj maksadıyla basına verilmiştir.
"İşlemler" konusu Tayyip Erdoğan'ın tepesinde bir kılıç gibi sallanıyor.
Ses kaydının devamının piyasaya sürülmesini önlemek için Tayyip Erdoğan kimbilir neler vermiştir, ve neler verecektir.
 
Doğu Perinçek'in Ergenekon duruşmasındaki konuşması
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
(Doğu Perinçek, 10 Aralık 2010 günü Silivri'deki Ergenekon duruşmasında söz alarak bu ses kaydını dinlettikten sonra Mahkeme Heyeti'ne şunları söyledi) :
 
Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Tayip Erdoğan'ın X şahısla yaptığı telefon konuşmasını dinlediniz.
 
Bu dinlediğiniz bir pazarlamacının konuşması değil.
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanlık koltuğunu işgal eden BOP Eşbaşkanının konuşması.
Başka bir devletin görevlisine Başbakanlık koltuğunu verirseniz,
                             orada en sonunda bir pazarlamacının oturduğunu görürsünüz.
 
Bu konuşmadan şu olguları saptıyoruz:
 
- Tayyip Erdoğan, kendisine "sen" diye hitap eden X adlı şahıs, Cüneyt Zapsu ve "Fatih Bey" ile bir iş çevirmektedir.
 
- Tayyip Erdoğan, konuşulan satışta karar ve talimat veren konumundadır. Satışın "Üçe kapatılmasına" karar vermektedir.
 
- Yasadışı, karanlık bir iş yürütülmektedir. Örtülü ifadeler kullanılmaktadır.
 
- Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle "diğer işlemler noktasındaki konuda şey yapılması" gerekmektedir.
 
Bu konuşma, Tayip Erdoğan'ın suç belgesidir.
 
Biz kimsenin özel hayatını sergilemiyoruz; iş hayatına da girmiyoruz.
Başbakanlık koltuğunu işgal eden bir şahsın çevirdiği yasadışı işleri ve yolsuzluğunu takip ediyoruz.
 
Türkiye'nin bir Mafya-Tarikat-Gladyo iktidarı tarafından nasıl dizginsiz yağmalandığını ortaya koyuyoruz.
İşçi Partisi olarak kamu yararını gözetiyor ve siyasal görevimizi yerine getiriyoruz.
 
Tayyip Erdoğan ile X, Cüneyt Zapsu ve Fatih Bey arasındaki bu karanlık "işin" bilgileri elimizdedir.
 
Tayyip Erdoğan'ı halkımızın önünde cevap vermeye çağırıyoruz:
 
- "Üçe kapat" dediğiniz satış neyin satışıdır?
 
- Size "sen" diye hitap eden X adlı şahıs kimdir, "Fatih Bey" kimdir?
  Bu şahıslarla çevirdiğiniz iş hangi hukuka dayanmaktadır? Geçerli olan Cumhuriyet hukukuna mı, yoksa mafya hukukuna mı?
 
- Karar ve talimat veren "etkin ortak" konumunda bulunduğunuz bu "ortaklığın" Ticaret Sicilinde kaydı var mıdır?
 
- Ticaret Sicilindeki kayıtta Tayyip Erdoğan ortak olarak görünmekte midir ve ortaklık payı nedir?
 
- Tayyip Erdoğan, resmî ticaret ve tapu kayıtlarında satışı yapılan şirket veya taşınmazın ortağı olarak görünmekte midir?
 
- Bu "iş"ten Tayyip Erdoğan'ın payına düşen kazancın miktarı nedir?
 
- Bu "işten" elde ettiğiniz kazancı mal beyanında gösterdiniz mi?
 
- Kazancınızın vergisini ödediniz mi?
 
- Niçin gizli kapaklı konuşmaktasınız?
 
- "Diğer işlemler noktasındaki konuda yapılması gereken" muamele nedir? Burada söz konusu olan "devlet" işlemi midir ve nasıl yapılmıştır?
 
Tayyip Erdoğan, dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmaktadır.
 
Namusuna güveniyorsa, dokunulmazlık zırhının arkasından çıkmalıdır!
 
Yargı bütün delilleri incelemelidir.
 
++++++++++++
 
 
TAYYİP ERDOĞAN İLE X ARASINDAKİ TELEFON KAYDI
X- Aleyküm selam...
RTE- Şimdi, buu... Fatih bey senle irtibat kuracak veya aradı mı bilmiyorum.
X- Aradı, aradı abi...
RTE- Hıı
X- Görüşecek evet. Şey de aradı... ııı, Zapsu da aradı biraz evvel...
RTE- Ha... Naptınız?
X- Bişey söylemediler ama, fiyat olarak, şey olarak sizle görüşmüşler...
RTE- Evet
X- Bana bişey söylemediler
RTE- İşte şey olarak...
X- Ben o akşam, geçen akşam sana söylediğim şekilde ben onlara da söylemiştim zaten.
RTE- Ama onlar işte...
X- 4 ? 3 buçuğa doğru
RTE- Nasıl?
X- 4 ? 3 buçuğa doğru düşün demiştim.
RTE- İşte onlar en son 3 vermişler.
X- Ne yapalım, kapatalım mı?
RTE- Yani onların yaptığı şeyde bence kapatalım yani, şey olarak da onlar da bi şey yapmışlar, değerlendirme. Yani şu anda o isabetlidir diyorlar. Yalnız şey olarak... diğer işlemler noktasındaki konuda şey yapılırsa...
X- Evet
RTE-İşlemlerde...
X- Yani o konuda ben...

Aydınlık'ın "ses kayıtları" haberleri


İşçi Partisi - Aydınlık - Ulusal Kanal baskını ve 9 gözaltı için bahane olarak öne sürülen ses kayıtları
Tıklayın izleyin.
 
Tayyip Bey - Mehmet Ali Talat görüşmesi:
"KKTC'nin devlet mevlet olarak tanınmasını hiç gündeme getirmeyelim.
Denktaş'ın işi bitmiştir"
 
 
Tayyip Bey - Remzi Gür görüşmesi:
"Sümeyye'ye 20-25 yolla"
 
 
Melih Gökçek - Burhan Kuzu görüşmesi:
"Kanunu değiştir beni hapisten kurtar abi ya."
 
 
Melih Gökçek - Hilmi Güler görüşmesi:
"Gökçek: Belediyemin doğalgaz borcunu silin
Güler: olur ama sen de benim arkadaşın benzinlik ruhsatı işini hallet"
 
 
Tayyip Bey'in "Üçe kapatın" pazarlığı
Ses silinmiş. Ses kaydını ayrıca veriyorum: 
 
İnternete düşmeyen ses kayıtları:
Tayyip Bey'in Aydın Doğan'ı tehdidi: "Aydın Doğan attığı adıma dikkat etsin"
Melih Gökçek'ten Abdullah Gül'ün yeğenine iş kıyağı
 
 

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Melih Gökçek - Burhan Kuzu telefon görüşmesi kaydı



 
Melih Gökçek: AKP'li Ankara Belediye Başkanı
Burhan Kuzu: AKP'nin Anayasa Komisyonu Başkanı
 
Melih Gökçek, Burhan Kuzu'yu arıyor, konuşuyorlar.
 
Konu:
Melih Gökçek'in işlediği suçların cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis...
Ama kanun değiştirilip bu suçların cezası 3 ila 6 aya indirilirse, ceza paraya çevrilebiliyor.
1-3 yıl arası ceza paraya çevrilemiyor.
 
Melih Bey, "Kurtar bizi abi" diyor.
Kendisi gibi bu suçları işleyen 50-60 milletvekili de varmış.
Burhan Kuzu'dan onların isimlerini istiyor ki görüşüp onları da kanunun değişmesi için Tayyip Bey nezdinde baskı aracı olarak kullansın.
Adamdan zeka fışkırıyor.
Sonunda kanun değişiyor, bizimkiler hapis yatmaktan kurtuluyor.
 
Aydınlık dergisi, bu konuşmayı 15 Kasım 2009 tarihli sayısında "Milletvekillerini fitilleyelim, kanunu değiştirelim" başlığı altında yayımladı.
Melih Gökçek'in bu yayın üzerine Aydınlık aleyhine açtığı tazminat davası, Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 13 Mayıs 2010 tarihinde "kamu yararı" gerekçe gösterilerek reddedildi.
 
Mahkeme kararına rağmen, 19 Ağustos 2011 günü Aydınlık-Ulusal Kanal ve İşçi Partisi'ne yapılan baskında bu haber bahane olarak kullanıldı.
 
İşte o konuşmanın bant çözümü:
(Üzerine tıklayarak büyütüp okuyabilirsiniz)
 
 
 
Burhan Kuzu, kanun için "çorba gibi, maydanoz gibi bir şey işte" diyor.
Bu adamlarla mı yeni demokratik anayasa yapacaksınız? (CHP'ye soruyorum)
Melih Gökçek, Kuzu'ya "Dokunulmazlıklarınızı kaldırmayın" diye akıl verdikten sonra, Belediye Başkanlarına da dokunulmazlık istiyor.
 
İşte mahkeme kararı:
"... görüşmeler özel yaşamları ile ilgili olmayıp...  yayın nedeni ile kamu yararı üstün tutulduğundan...  davanın reddine..."
 
 
 

Deniz Feneri'ni sollayan Kızılay soygunu dosyası 23 Ağustos'ta Aydınlık'ta


İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık'a baskın yapılarak üst düzey 9 yöneticinin gözaltına alınması için gösterilen sebep:
"Bu kuruluşların yayımlamış oldukları Tayyip Erdoğan ve diğer AKP yöneticilerinin telefon konuşmalarının bantlarının aranması"
Oysa ki Savcılık isterse bunlar hemen gönderilir.
Kaldı ki, bu konuşmalarda suç unsuru olduğu için suç duyurusu yapılmıştı. Bantlar zaten Savcılığın elindeydi.
 
Acaba henüz yayımlanmamış ses bantları mı arıyorlardı?
Yayımlanmamış kitabı yok ettikleri gibi, yayımlanmamış bantları da mı yok etmek istiyorlardı?
 
Cevap: Evet...
Baskının esas nedeni Kızılay Dosyası idi.
 
Baskından 10 saat önce baskıdan çıkan 19 Ağustos Cuma günlü Aydınlık'ın sürmanşeti şöyle idi:
AKP'NİN KISKACINDA KIZILAY
DENİZ FENERİ'Nİ GÖLGEDE BIRAKAN YOLSUZLUKLAR YARIN Aydınlık'ta
 
 
Aydınlık'ın bu manşeti üzerine Tayyip Erdoğan hemen özel kalemine sordu:
"Nereden çıktı bu haber"
Ve baskın talimatı verildi acele tarafından...
 
Aydınlık baskıdan çıktıktan 10 saat sonra, 19 Ağustos saat 07:30 da baskınlar gerçekleşti.
Kızılay belgelerini bulup yok etmek için sadece Aydınlık değil, Ulusal Kanal ve İşçi Partisi de arandı.
 
Tabii ki belgeleri polisin bulabileceği yerlere koyacak kadar akılsız değildik.
Yolsuzluk dosyası yarın Aydınlık'ta yayımlanmış olacak.
 
 
Güvenilir kaynaklardan ulaştığımız bilgiye göre Aydınlık, Deniz Feneri'ni gölgede bırakan Kızılay yolsuzluklarını açıklayacağını duyurunca Başbakan Tayyip Erdoğan, özel kalemini yanına çağırarak, “Nereden çıktı bu haber?” diye sordu.
Olay, Erdoğan'ın Somali gezisi öncesi gerçekleşti.
 
Tayyip Erdoğan, Somali dönüşünde Kızılay için kolları sıvadı.
Başbakanlığa güvenebileceği 5 tane hesap uzmanı çağırttı ve
                     “Kızılay'ı temizleyin” talimatı verdi.

Bölücü terör nasıl bitirilir? Cevabı Org. Balanlı verdi

Herkes soruyor, bölücü terör nasıl bitirilir, Kürt sorunu nasıl çözülecek?
Cevabı, 15 Ağustos günü Yüksek Askeri Şura Üyesi Org. Bilgin Balanlı verdi:
“Bu sisteme savaş açıyorum.”
Orgeneral, sisteme niçin savaş açtığını açık bir dille belirtiyor.
Çünkü bu sistem, “TSK’ya karşı alçakça savaş yürütmektedir”.

Org. Balanlı, savaşı sistemin başlattığını ve yürüttüğünü söylüyor.
Bu savaşı kabul ettiğini ilan eden ilk görevli generaldir.
Bir dönüm noktasıdır.
Mehmetçik de Sakarya’da savaşı kabul edince, “makûs talih” dönmüştür.

Bu bildirinin Silivri cephesinde ilan edilmesinin hemen ertesinde, sistem,
Türk askerini her iki cephede eşgüdüm halinde vurmaya devam etmiştir: 
Kuzey Irak cephesinde ve Beşiktaş cephesinde.
Mahkemeler general tutukluyor, PKK asker vuruyor.



Ankara’daki generalini sisteme teslim eden genelkurmay,
           Çukurca’daki askerini sistemin terörüne karşı koruyamıyor.
Bundan sonra da koruyamaz.

 
Çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın da önemle vurguladığı gibi,
                                    iç cephe çökerse,
           öncelik, bu cephenin yeniden oluşturulmasındadır.
Org. Balanlı’nın “sisteme savaş açmasının” nedeni de,
                   iç cephenin yeniden kurulması içindir. 
       Savaş, iç cephede toparlanan güçle kazanılacaktır.

Sistemin içinde çözüm yok!
 İç cephenin diğer adı, sistemdir! 
               Bu sistemin içinde çözüm yoktur. 

Çünkü: 
1.
Irak’ı ve Türkiye’yi bölen haritaları NATO toplantılarında duvara asan ABD,
                        Türkiye kalesini içerden de ele geçirmiş,
         memurlarını BOP Eşbaşkanı sıfatıyla Türkiye’nin tepesine oturtmuş,
                                onlarla “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma” yapmış
     ve bu hizmet sözleşmesini 8 yıldır uygulamaktadır (2 Nisan 2003’ten bugüne).
2.
Sistemin BOP Eşbaşkanlığı, milli devleti ve Cumhuriyeti yıkmış,
                            devletin bütün imkânlarını 
         Türk Ordusunu yenilgiye uğratmak için seferber etmiştir. 
    Türkiye’ye ve Türk Ordusuna karşı topyekûn savaş yürütmektedir.3.
Bu koşullarda asker, yalnız Çukurca yolundaki mayına basmıyor; 
                                    Beşiktaş yollarına döşenen mayınlara da basıyor. 
Beşiktaş cephesindeki general ve subay zayiatının, 
             dünya savaş tarihinde ikinci bir örneği ve benzeri yoktur. 
4.
Sistem, şimdi de TSK’yi komşularımıza karşı cepheye sürme tertipleri içindedir. 
                      Türk Ordusu, Türkiye’nin dostlarıyla savaşa zorlanıyor.
                                            Asıl büyük mayın bu cephededir. 
5.
Sistem, sıcak para komisyoncularının, borsa vurguncularının, hortumcuların ve tarikat rantçılarının sistemidir.
Ülke kaynakları, iç barış ve bölgeler arası denge için kullanılamıyor; iktidar mafyasının ve tarikatların cebine akıtılıyor.
6.
Sistem, toprak ağalığından ve şeyhlikten kurtulmak isteyen Kürt köylüsünü ve yoksulunu eziyor; bütün halkı işsizliğe ve yoksulluğa itiyor.
7.
Sistem, elindeki bütün kültür ve propaganda araçlarıyla vatansızlığı aşılıyor;
               etnik bölünme, tarikatçılık, çıkarcılık, bireycilik moda!
Bu satırların yazıldığı sırada televizyonlarda el çırparak 
                    cümleten göbek atılırken,
        altyazılarda 11 askerin öldürüldüğü haberleri geçiyor. 
             Türk Ordusu, sistemin ideoloji ve kültürüyle de kuşatılmıştır.
++++++++++++

Bu koşullarda, BOP Eşbaşkanlığı şehitlerle ve milletle alay edercesine, “Ramazan münasebetiyle dükkânın kapalı” olduğunu ilan etmiştir.Bu sistem içinde çözüm yok, ne Ramazan’da, ne Şaban’da, ne de Recep’te!
Bu sistem devam ederse, çok yakında bölünme bile bir çare olarak gündeme gelecek, fakat toplum iç çatışmalarda çırpınacak ve kaosa yuvarlanacaktır. Eğer iç cephe kurtarılmaz ve kurulmazsa, Türkiye’yi bekleyen budur!
O nedenle açık oturumlara katılan ulemanın gevezelikleri ve gazete manşetlerinde “çözüm formülü” diye açıklananlar, geçersizdir. Türkiye, neredeyse 30 yıldır bu yalancı “çözümlerle” çözümsüzlüğe batırılmıştır.
Sistemin ağası olan ABD ve kâhyası BOP Eşbaşkanlığı,
                TSK’yı her cephede etkisiz kılmak yanında, 
şimdi iyice yorup mecalsiz bırakacak formülleri sahneye koymaktadır.
Kandil’in gece yarısı bombalanması gibi harekâtlar,
   milletin biriken gazını boşaltır, ama en sonunda halkı 
“Bu iş silahla olmuyor” noktasına götürmeye hizmet eder. 
Bu da iç cephedeki düşmanın bir oyunudur.
Bu planı kim yaparsa yapsın, iç cephe yeniden kurulmadan gerçekleştirilecek bütün uygulamalar, TSK’yi yeniden iç cephe ile karşı karşıya getirecektir.

++++++++++++

Devrimin denklemi kuruluyor
Ancak sistem, kendi mezar kazıcılarını da üretmektedir.
Yaklaşan büyük ekonomik sarsıntıların ayağa kaldıracağı emekçiler, devletsiz kalan millet, Cumhuriyetsiz kalan halk, iftar çadırlarında onurunu yitiren yoksullar yanında sistemin ezdiği asker de, artık sistemle cephe cepheye gelmiştir.
Türkiye, ABD ve İsrail şiddetiyle bölünmeye, bir devrimle cevap verecektir.
O devrim, Kürdünü kucaklayacaktır.
Buna rağmen ABD ve İsrail’in kucağında kalmakta ısrar edenlere de,
                      devletin ve milletin yaptırım gücü kararlılıkla uygulanacaktır.
Kürt halkımızla birleşilecek, ABD emperyalizmiyle işbirliğinde diretenler etkisiz kılınacaktır.

 Bugün bu millete, bu vatana, bu Cumhuriyete bağlı olan Türk ve Kürdüyle her yurttaşın parolası tarih tarafından belirlenmiştir:
 “Bu sisteme savaş açıyorum!”
 Bu parola, her emekçinin, her yurtseverin kapısını çalacaktır.


+++++++++++++++++++++++++
İşçi Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek'in 19 Ağustos 2011 günlü Aydınlık köşe yazısıdır

21 Ağustos 2011 Pazar

Öncü Kadın Basın Açıklaması


20 Ağustos 2011
 
Değerli basın çalışanları.
 
Bugün Türkiye’nin en önemli sorunu,
                              ABD’nin çıkarları uğruna 
          Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye ile savaşa zorlanmasıdır. 
Amerikan emperyalizmi kendisi elini ateşe sokmadan
         Türkiye’yi bir maşa gibi kullanıp savaş kışkırtıcılığı yapıyor.
 
Türkiye ve Suriye dost ve kardeş iki ülkedir,
   emperyalizmin bu dostluğu düşmanlığa çevirmesine izin vermeyeceğiz. 
 
Antiemperyalist ve devrimci Türkiye Cumhuriyeti 1920’lerde
Irak ve Suriye ile bir dostluk köprüsü olan Bağdat Paktı'nı kurmuştu.  
                     "Yurtta Sulh Cihanda Sulh", Atatürk’ün değişmez politikasıdır.
 
Dün İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin,
                   İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel ile 
                          Ulusal Kanal ve Aydınlık çalışanları gözaltına alındılar. 
 
Türkiye’nin anti-emperyalist, ulusal güçleri susturulmak isteniyor.
Niçin?
AKP’nin Suriye’ye müdahale planına karşı çıkan en önemli gücün
                        İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık olduğu bilindiği için. 
 
Türkiye halkı, tüm yurtsever güçler AKP’nin Suriye’ye saldırısına karşı birleşecektir.
 
Biz, İşçi Partisi’nin Öncü Kadınları olarak, tüm kadın örgütlerini Suriye halkı ile dayanışmaya çağırıyoruz.
Suriye ile savaşa hayır diyoruz, komşularımızla barış içinde birlikte yaşamak istiyoruz.
Genç evlatlarımızın, Mehmetçiklerimizin Suriye çöllerinde kalmasını istemiyoruz.
 
Tayyip Erdoğan’ın eşbaşkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesi budur,
 Türk ordusu bir yandan Ergenekon tertibiyle vurulacak, 
                                                                 komutanlar esir alınacak, 
                                öte yandan ABD destekli PKK pusularında şehit edilecek, 
Suriye’ye müdahale eden Türk Silahlı Kuvvetleri perişan olacak,
           ordusuz ve savunmasız kalan millet dağılacak ve vatanımız bölünecek.
 
 Yok öyle şey! Türk milleti buna izin vermeyecektir!
 
Her birimiz bir Mustafa Kemal olacağız ve onun izinden gideceğiz.
Bakınız! Mustafa Kemal Paşa 1920 yılında en karanlık, en umutsuz gibi görünen bir zamanda ne demiş ve ne yapmış?
 
“Şunu biliniz ki, bütün arkadaşlarım beni yalnız bırakıp gitseler, ben bu Meclis-i-Ali‘de tek başıma kalsam da mücadeleye ahdettim. Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara’ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silahımı, bir elime bayrağımı alıp Elma dağına çıkacağım, burada son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım.”
 
İşte Türk milletinin bütün fertlerinin yapması gereken budur.
 
+++++++++++++++++++++
 
İşçi Partisi Öncü Kadın Genel Başkanı Pınar Gül'ün 20 Ağustos günlü basın açıklamasıdır